OTANTİK SANAT

"Erawan’dan Cehennem Geçidi’ne: Kanchanaburi’nin İki Yüzü


Bangkok’un hareketli, yorucu temposunda birkaç gün geçirdikten sonra doğayla buluşma ve biraz dinginlik arayışı beni Kanchanaburi’ye yönlendirdi.Bangkok’a sadece iki saatlik bir mesafede yer alan bu küçük şehir, tarihî dokusu ve doğasının güzelliğiyle adeta bir kaçış noktası. Sabahın erken saatlerinde başlayan yolculuğum, tüm gün süren keşiflerle unutulmaz bir deneyime dönüştü.

Sabahın İlk Durağı: Kwai Köprüsü ve Ölüm Demiryolu

Kanchanaburi’ye varır varmaz soluğu Kwai Köprüsü’nde aldım. Bu köprü, sadece bir demiryolu bağlantısı değil, aynı zamanda tarihin sessiz bir tanığı. II. Dünya Savaşı sırasında Japonlar tarafından inşa edilen ve “Ölüm Demiryolu”nun bir parçası olan bu köprü, adını duyduğumdan beri içimde merak uyandırıyordu.

Köprünün üzerinde yürürken tarih adeta ayaklarımın altında yankılandı. O dönemde buradaki zor koşullarda çalışmaya zorlanan binlerce savaş esirini düşündükçe içim ürperdi. Köprüden Kwai Nehri’nin sakin akışını izlerken, bu manzaranın altında yatan acı dolu hikayeleri hissetmek mümkün.

Yemyeşil manzaralar arasında ilerlerken, modern dünyanın karmaşasından uzaklaşıp bambaşka bir zamana ve mekâna taşındığımı hissettim. Tren raylarının altında yatan bu trajik tarih, yolculuğa anlam katan önemli bir detaydı.

JEATH Savaş Müzesi: Hikâyelerle Dolu Bir Yolculuk

Köprüden sonra yakındaki JEATH Savaş Müzesi’ni ziyaret ettim. Müze, II. Dünya Savaşı sırasında inşa edilen Ölüm Demiryolu’nun korkunç gerçeklerini daha yakından anlamak için mutlaka görülmesi gereken bir yer. İsmini, o dönemde savaşa katılan Japonya, İngiltere, Avustralya, Tayland ve Hollanda’dan alan bu müze, savaşın insan üzerindeki etkisini açıkça gözler önüne seriyor.

Sergilenen fotoğraflar ve mektuplar, savaş esirlerinin çektikleri acıları daha somut bir şekilde görmeme yardımcı oldu. Esirlerin günlük yaşamlarını, zorla çalıştırıldıkları alanları ve yaşadıkları korkunç koşulları anlatan belgeler, beni bir anda geçmişe taşıdı.

Müze gezisi sırasında, bir esirin yazdığı mektubu okurken boğazım düğümlendi. Bu mektup, esirin ailesine duyduğu özlemi ve umudunu anlatıyordu. Böyle bir ortamda bile insanların umudunu kaybetmemesi, insan ruhunun dayanıklılığını ve gücünü bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Müttefik Askerler Mezarlığı: Sessizlik ve Saygı

Tarihin bu hüzünlü hikayelerini dinledikten sonra, bir süre sessizce oturmak ve o dönemde hayatını kaybedenlere saygı duymak istedim. Bunun için bir sonraki durağım, Kanchanaburi Savaş Mezarlığı oldu.

Mezarlığa adım attığımda beni karşılayan düzen ve sessizlik, bir an için zamanın durduğu hissini verdi. Yüzlerce beyaz mezar taşı, burada yaşamını yitiren genç askerlerin hikayelerini anlatıyordu. 18, 19, 20 yaşlarında hayatını kaybeden bu askerlerin her biri, farklı bir geçmişe, farklı bir hikâyeye sahipti.

Bir mezar taşının üzerine yazılmış bir mesaj dikkatimi çekti: “Sonsuza dek huzur içinde yat. Seni her zaman seveceğiz.” Bu sözler, savaşın insani yönünü, kayıpların ardındaki derin acıyı hissettirdi. Mezarlık, sadece bir anıt değil, aynı zamanda insanlık için bir ders niteliğindeydi.

Erawan Şelaleleri: Doğanın İyileştirici Gücü

Tarihin ağırlığını kalbimde taşırken, biraz da doğanın iyileştirici gücüne sığınmak istedim. Bu yüzden, öğleden sonra Erawan Ulusal Parkı’na doğru yola çıktım. Parka vardığımda, tropikal ormanın serinliği ve yeşilin her tonuyla beni karşılamasıyla kendimi bambaşka bir dünyada buldum.

Erawan Şelaleleri, yedi kattan oluşuyor ve her biri bir öncekinden daha etkileyici. Şelalenin ilk katında, suyun berraklığını ve sakin akışını izleyerek birkaç dakika geçirdim. Burada yüzlerce küçük balık vardı ve ayaklarınızı suya soktuğunuz anda sizi nazikçe “tırmalamaya” başlıyorlardı.

Şelalenin yukarı katlarına doğru çıktıkça patika daha da zorlu hale geldi, ama her adım buna değdi. Beşinci kata vardığımda şelalenin altında durup akan suyun serinliğini hissetmek tüm yorgunluğumu aldı. Buradaki doğa, sadece bedenimi değil, ruhumu da tazeledi. Şelalenin tepesinden aşağıya doğru baktığımda, burada geçirilen her dakikanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hissettim.

Kwai Nehri’nde Gün Batımı

Gün batımına doğru tekrar şehre döndüm. Kwai Nehri’nin kıyısında oturup güneşin altın ışıklarının nehir üzerinde dans edişini izlemek, bugünün en huzurlu anlarından biriydi. Gökyüzü, önce turuncunun ardından morun tonlarına bürünürken, nehir kıyısındaki sessizlik bana tüm gün yaşadıklarımı sindirme fırsatı verdi.

Kanchanaburi’den Ayrılırken

Kanchanaburi’ye geldiğimde bu kadar farklı duyguyu bir arada hissedeceğimi tahmin etmemiştim. Bir yandan tarihin ağırlığını taşırken, diğer yandan doğanın şifalı kollarında huzur buldum. Kanchanaburi, bana sadece Tayland’ın bir başka yüzünü değil, aynı zamanda insanlık tarihine dair unutulmaması gereken dersleri de hatırlattı.

Eğer bir gün Bangkok’tan bir günlüğüne bile olsa uzaklaşmak isterseniz, Kanchanaburi’ye mutlaka bir şans verin. Burada geçirdiğiniz her an, size yalnızca güzel manzaralar değil, aynı zamanda derin bir farkındalık bırakacak.