OTANTİK VİKİ

Mezopotamya’nın Kutsal Işıltıları:Lapis Lazuli Taşı

Hemen hemen her kültürde bazı taşların kutsallaştırılması söz konusudur. Taşlarla ilgili kutsallık atfedilen durumlara bakıldığında, onlar biçimleri, büyüklükleri, ritüellerdeki ve ayinlerdeki konumları ile ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda taşlar inanç açısından başka bir şeye dönüşmekte ve onlar farklı bir anlam taşımaya başladıkları an kendilerini tezahür etmektedir. Farklı toplumlarda yer alan taşlarla ilgili tapım örnekleri de bu tezahüre göre değişmektedir (Eliade, 2009, s. 43).

Mezopotamya'da Taşların Anlamı ve Kullanımı

Mezopotamya toplumlarının günlük yaşamlarında kullandıkları maddeleri nasıl algıladıklarına yönelik yorumlar bulunmaktadır. Bu yorumlardan biri, Mezopotamyalıların maddelerin dış görünüşüne nasıl anlam yüklediğiyle alakalıdır. Dolayısıyla söz konusu anlamı değerlendirmek adına maddelerin Mezopotamyalılar tarafından algılanışını ele almak yararlı olacaktır. Bu bağlamda söz konusu coğrafyadaki insanların günlük yaşamlarında kullandığı nesnelerin pozitif ve olumlu bir anlam taşıması, o nesnenin ışık ve parlaklık derecesine göre değişmiştir. Dolayısıyla parlak olan ve ışık saçan nesneler ilahi saygıyı ve ilahi hürmeti gündeme getirmiştir. Bu parlaklık ve ışık, kullanılan nesnelerin olumlu ve uğurlu görülmesine neden olmuştur. Mezopotamyalılar ışığı, kutsallık, saflık, neşe ve güzellikle ilişkilendirmişlerdir. Bu bağlamda kişisel süs eşyalarında ve kült objelerinde parıltılı ve ışıltılı değerli taşlar tercih edilmiş ve bu taşlar arasında lapis lazuli öne çıkmıştır. Mezopotamyalılar lapis lazulinin sahip olduğu koyu mavi rengi ve taşın kendine özgü parlaklığını onun pozitif/olumlu bir anlam taşıdığı şeklinde yorumlamıştır. Taşın parlaklığına yüklenen bu yorumlar onun Mezopotamyalılar tarafından fazlaca tercih edilmesine neden olmuştur. Dolayısıyla Mezopotamya’da hükümdarların ve seçkinlerin mezarlarında bulunan süs eşyalarının ve aksesuarların büyük bir çoğunluğunda lapis lazuli kullanılmıştır. Süs eşyalarında ve kült objelerinde çoğu kez lapis lazulinin kendi rengine özgü parıltısına atıf yapılmıştır (Winter, 1999, s. 45-46, 49).

Lapis Lazulinin Kutsallığı ve Kullanımı

Mezopotamyalılar için mühim bir yere sahip olan lapis lazuli bu bölgeye en fazla ithal edilen taşlardan biri olmuştur. Örneğin lapis lazuli, Sumerlilerin en çok talep ettiği taşlar arasında ilk sırada yer almıştır. Lapis lazulinin gökyüzüne benzeyen yapısı, onu kralların ve rahiplerin mücevherlerini süsleyen önemli bir taş haline getirmiştir. Mezopotamya’da gerçekleştirilen arkeolojik kazılar neticesinde elde edilen takı, aksesuar vb. gibi buluntu örneklerine göre lapis lazulinin çok fazla tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda lapis lazuli, Sumerliler için âdeta kutsal bir taşa dönüşmüştür (Uhlig, 2018, s. 164-167).

Kutsal Kavramı ve Mezopotamya Ritüelleri

Hemen hemen her dini inancın temel unsuru olan “kutsal” kavramı Mezopotamya’da uygulanmış ritüellerde önemli bir yere sahip olmuştur. Mezopotamya dininde bu dünyaya ait olmayan güçlerin, insanlarla bağlantı kurmasında kutsal kavramı öne çıkmıştır. Bu kavram, korku ve hayranlık gibi duyguları içinde barındırmıştır. Bu bağlamda Mezopotamya’da gücün kendisini ifade ettiği şeyler kutsal kabul edilmiştir (Dilek ve Bahar, 2019, s. 1344-1346).

Lapis Lazulinin Kozmolojik Anlamı

Mezopotamya’da lapis lazulinin ham madde kaynağı bulunmamaktaydı. Bu duruma karşın lapis lazuli, söz konusu coğrafyada varlığını sürdürmüş toplumlar için son derece önemli bir konuma gelmiş ve o kutsal kabul edilmiştir. Bu kutsallık onu özel bir yere koymuştur. Bu bağlamda taşın Mezopotamya inancındaki konumunu anlayabilmek ve yorumlayabilmek için söz konusu coğrafyadaki toplumların kozmolojisi yol gösterici olmuştur. Nitekim lapis lazulinin taşıdığı önem ve kutsallık onun kozmolojik anlamıyla yakından ilişkilidir. Lapis lazuli Mezopotamya’da yıldızlı geceyi ve Ay Tanrısını temsil etmiştir. Taşın yıldızlı gökyüzü rengine benzemesi ve üstündeki sarı parıltılar ona ışıltılı bir görünüş katmış, dolayısıyla bu görünüş taşın Mezopotamyalılar tarafından Ay Tanrısı Sîn ile ilişkilendirilmesine sebebiyet vermiştir. Lapis lazuli, Mezopotamyalılar için yıldızlı gökyüzünün timsali olmuştur. Gökyüzünün hâkimi Ay Tanrısı Sîn, çivi yazılı belgelerde lapis lazuliden yapılmış bir sakal ile tasvir edilmiştir (Eliade, 2009, s. 416-419; Eliade, 2020, s. 37-41; Rosen, 1988, s. 31). Mezopotamya’da hüküm sürmüş bazı kralların vücut kıllarının ya da onların sakallarının lapis lazuliyle temsil edilmesi tam anlamıyla maddi bir malzeme olarak ele alınmamıştır. Taşın bu kullanımı daha çok metaforik bir anlam taşımıştır. Lapis lazulinin renginin canlı ve parlak oluşu onunla ilgi sembollerin kullanımında ön plana çıkmıştır. Lapis lazulinin rengiyle özdeşleşen metaforik anlamlar, direkt mavi renk ile ilgili değil ve bu metaforik anlamlar daha çok mavi-siyah tonu temsil etmiştir (Winter, 1999, s. 47).

Güneşin Mezopotamya’daki Rolü

Işığın ve parlaklığın olumlu algılandığı Mezopotamya’da bu kavramlarla ilgili öne çıkan diğer öge ise Güneş'tir. Güneş ışık ve parlaklıkla bağlantılı olarak değerlendirildiğinde, o Mezopotamyalılar için yeni günü temsil etmiş ve onun doğuşuyla bu duruma farklı anlamlar yüklenmiştir. Güneşin gökyüzündeki hareketi, akşamüstünün olması ve geceleyin havanın kararmasıyla birlikte gecenin yeryüzüne çökmesi Mezopotamya’da ölüm ve yeraltı kavramlarının gündeme gelmesine neden olmuştur. Mezopotamyalılar Güneşin gökyüzündeki hareketlerini bir tema gibi algılamış ve bu hareketlere farklı anlamlar yüklemiştir. Güneşin gökyüzündeki hareketleri Mezopotamyalıların yaşamlarını şekillendirmiş ve onların algılayışlarını etkilemiştir. Şafak vakti olduğunda değişen bu durumun Güneşin Tanrısının gençliğini temsil ettiğine inanılmış ve bu bağlamda tanrıya çeşitli sıfatlar atfedilmiştir. Güneş Tanrısının günlük yükselişi esnasında gökyüzü azur mavisi (masmavi gökyüzü rengi) renge bürünmekteydi. Dolayısıyla Mezopotamyalılar bu durumu lapis lazuli taşıyla imgeler halinde tasavvur etmiştir. Bu imgelerden bazıları “Lapis lazuli bir merdivenle yükselen”; “Lapis lazuli bir asa tutan”; “Lapis lazuli bir tahtta oturan” veya “Lapis lazuli bir sakal takan” şeklinde tarif edilmiştir. Bu sıfatlar ve imgeler sembolik bir anlam taşımış ve bu bağlamda onlar şafaktan hemen önce azur mavisi renge bürünmüş gökyüzünün timsali olmuştur (Woods, 2009, s. 187-239).

Güneş Tanrısının Mezopotamya'daki Önemi

Mezopotamyalıların günlük yaşamında Güneş’in önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Güneş Tanrısı, ışığın gücü olarak kabul edilmiş ve karanlıkta çevrilen tüm kötü işlerin düşmanı olmuştur. Mezopotamyalılar Güneş Tanrısı ama’nı yeryüzüne adalet getirdiğine inanmışlar ve tanrının yeryüzüne canlılık getirdiğini düşünmüşlerdir (Jacobsen, 1976, s. 134).

Mezopotamya’da Bazı Ritüellerde Lapis Lazuli Taşının Kullanımı

Mezopotamya, ürettikleri her şeyin dini bir anlamı olduğunu düşünmüş ve bu üretilen şeylere kutsal olarak bakılmıştır. Ritüeller, günlük hayatın hemen hemen her alanına yerleşmiş ve hayatın merkezinde yer almıştır (Dilek ve Bahar, 2019, s. 1358-1359). Mezopotamya toplumları ritüellerde değerli metaller, taşlar, su, silindir mühür, boynuz gibi materyaller kullanmıştır. Ritüellerde tercih edilen değerli taşlardan biri de lapis lazulidir. Bu taş, çivi yazılı ritüel örneklerinde koruyucu veya arındırıcı işleviyle tercih edilmiştir. Ayrıca, bazı ritüellerde doğumu kolaylaştıran nesneler arasında yer almıştır (Goff, 1956, s. 18-19 ve 25; Rosen, 1988, s. 30).

Çivi yazılı belgelerde doğumla ilgili pek çok ritüel kaydedilmiştir. Bu ritüeller genellikle doğum anına odaklanmış ve bazı eylemler metaforik anlamlarla tarif edilmiştir. Doğum ritüellerinde mecazlı anlatımlar ve doğumun zorluğunu tasvir eden hikâyeler bulunmaktadır. Ayrıca, bu ritüeller üzerinden cinsiyet çalışmaları da yapılmaktadır. Doğum yapmak üzere olan hamile bir kadın, bir kaptan gibi teknesinin dümenini su üzerinde yönlendirmektedir. Hamile anne, gideceği yola ya da yöne karar vermektedir. Bu ritüellerde sembolik ifadeler genellikle “Dümeni yönetmek”, “Yüklemek”, “Alıkoymak”, “Karnelyan taşı” ve “Lapis lazuli taşı” gibi eylemlerle ve nesnelerle tasvir edilmiştir. Bu sembolik ifadeler, zorlu ve yavaş bir yolculuk olan doğumun sonunda kıymetli bir şeye ulaşılması sürecini anlatmıştır (Dilek, 2019, s. 160-162).

Mezopotamya’da sembolik anlamların gelişmesiyle bazı ritüel betimlemelerinde değişimler olmuştur. Örneğin, doğum ritüellerinde doğacak bebeğin cinsiyetine ima edecek bazı semboller kullanılmıştır. Bu bağlamda, hamile anne genellikle karnında kargo yüklü bir tekneye benzetilmiştir. Tekne, parfüm ve değerli taşlar gibi egzotik malzemelerle doldurulmuştur. Tekne içine yerleştirilen materyaller arasında iki taş öne çıkmaktadır: Karnelyan ve lapis lazuli. Karnelyan ve lapis lazuli, Mezopotamya’nın doğusuna konumlandırılan bazı ülkelerden ticaret vasıtasıyla elde edilmiştir ve Mezopotamyalılar için en değerli mineraller arasında yer almıştır. Bebeği taşıyan hamile anne, karnelyan ve lapis lazuli yüklü bir tekne olarak betimlenmiştir. Tekneye karnelyan taşı ve lapis lazuli taşı yüklenmiş ve bu taşların doğmamış bebeğin cinsiyetini ima edeceği varsayılmıştır. Koyu mavi renkli lapis lazuli taşının erkek bebeğin; kan kırmızısı renkli karnelyan taşının ise kız bebeğin habercisi olabileceği varsayılmaktadır (Farber, 1984, s. 311-316; Woods, 2009, s. 183-239).

 

Doğum ritüelleri incelendiğinde, Eski Babil Dönemi’ne tarihlendirilen ve zor bir doğumla ilgili olan metinde, hamile anne kargo yüklü bir tekneyle özdeş tutulmuştur. Bu ritüel örneğine göre, doğmamış bebek anne karnındaki amniyotik sıvı içinde yönlendirilen bir tekneye benzetilmiştir. Ritüel prosedüründe hamile anneye Tanrıça İnanna ve Tanrıça Ninḫursag yardımcı olmaktadır. Ardından aynı tekneye sedir ağacından yapılmış ıtır, karnelyan ve lapis lazuli gibi değerli taşlar yerleştirilmiştir. Bu taşların henüz doğmamış bebeğin cinsiyeti bilinmediğinden, söz konusu belirsizlik durumuna atıf yapılması için yerleştirildiği varsayılmaktadır. Farber’ın Chicago Assyrian Dictionary’de aktardığı bilgiye göre, Akadca sāmtu ve Akadca uqnû kelimelerinin cinsiyet dağılımında bir rolü olabileceğini belirtmiştir. Metnin geri kalan kısmında kırık bölümler olduğu için herhangi bir anlam çıkarılması zorlaşmaktadır. Ancak metnin devamında Tanrı Asalluḫi’nin doğumda zorluk yaşayan kadının farkına vararak Tanrı Enki’den yardım istediği anlaşılmaktadır. Söz konusu ritüel metni şu şekildedir:

“Doğum yapmak üzere olan kadın, Gi-teknesini suda yönlendirdi, kusursuz İnanna, Gi-teknesini suda yönlendirdi, Ninhursag Gi-teknesini suda yönlendirdi. Teknede parfüm taşımak için, parfüm yüklenmiştir, teknede sedir ağacı taşımak için, sedir ağacı yüklenmiştir, teknede karnelyan ve lapis lazuli taşımak için karnelyan ve lapis lazuli yüklenmiştir…” (Farber, 1984, s. 311-316).

Farber, kızlar için karnelyan taşının, erkekler için lapis lazuli taşının bebeğin cinsiyetini temsil etmiş olabileceğini belirtse de, bu renk sembolizmine dair çivi yazılı belgelerde açık bir ifadenin bulunmadığını da vurgulamıştır (Farber, 1984, s. 314-316). Diğer taraftan Scurlock, günümüzde batı toplumlarında kabul edilen kızlar için pembe; erkekler için mavi modern renk çağrışımından yola çıkarak yorumlanan bu düşünceye dikkatli yaklaşılması gerektiğini belirtmektedir. Nitekim günümüzde farklı kültürlerde klasik renk çağrışımının aksine inançlar bulunmaktadır. Örneğin, Çin kültüründe erkekleri temsilen kırmızı rengin; kızları temsilen mavi rengin kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla, bu taşların renkleriyle ilişkilendirilen modern cinsiyet çağrışımına yapılan benzetmelere dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır (Scurlock, 1991, s. 171 dipnot: 97). Hamile annenin tekneye benzetildiği farklı bir metin örneği Scurlock tarafından ele alınmış ve yazar, değerli malzemelerle yüklü teknede karnelyanın erkek bebeği; lapis lazulinin ise kız bebeği belirtmiş olabileceğini ifade etmiştir. Söz konusu metin şu şekildedir:

“Doğum yapmak üzere olan kadın, karnelyan taşı ve lapis lazuli taşı yüklü bir tekne olarak tasvir edilmiştir. Bu taşların yüklenmesi, doğmamış bebeğin cinsiyetini ima etmek için kullanılmıştır.”